En Eskiye Bellek Evrenine....
EN ESKİYE
Düştüm
Uzun derin mavi…….
Boşluk yalnız
Ses ve ışık ötesi
Yolumu kaybetmek istedimdi çünkü
Çünkü en eski anılarıma gitmek istedim
Maviye şarabi kızıl çalar misali…..
En eski bana sordum
Neredesin diye
Dedi dön bak
Beynine
İlk insanın rengine
Dedin renk ne
Dedi eyvah unutmuşsun kendini bile….
O zaman bu yolculuğun tek rehberi var senin için……
Dön en eskiye
Unutulmayan duygu seline……
Atladığımız güzelim dünyaya şimdi bir yolculuk yapsak:
Neden çoğunlukla gördüklerimiz ve duyduklarımıza odaklanırız ki?
Ya da öyle zannederiz……………….
Aslında……..
Bembeyaz yatak takımlarının içinde hatırlıyordu kadını adam; bembeyaz nevresimin üstüne atılmış iki uç rengin ahenginde: kırmızı ve siyah iki yastık……
Annesini hatırlıyordu çocuk; uzun saçlarını tepesinde toplanmış elinde bir sütlaç tabağı peşinde koştururken; ve bir esen rüzgar çocuğu sütlaçtan aldı annesinin yanağına uzandı……..
Gitmişti adam; kadın simsiyah saçlarını hatırlıyordu ve giderken dudaklarına yerleşmiş alaycı gülüşünün yanında; bitti diyen sesini……
Uzaklarda Mezopotamya sokaklarında bir anne çocuğunu askere yolculuyordu; kuzum diyerek…..ve aylar sonra iki komutan kapıyı çaldığında….dizlerinin üstüne çöktü……bitmişti…..
Apollonun Daphne si misali yıkarken uzun saçlarını, gerdek gecesi gelini gözlerini yaktı sakız beyazı sabunun köpüğü….Ve açarken duvağını yedi yıldır beklediği erkeği…..
Altın taçlı kraliçe tahtına doğru yürürken ipek etekleri yerlere sürünüyordu ; esmer yanığı teninde parıldıyordu akşam güneşi……etkisi güzelliği kadar sürükleyici idi……
Neden diyordu adam; neden hiçbir beyaz yatakta unutamıyorum O nu?
Ya da en unuttuğum anda neden geliyor aklıma?
Gözleri yok, sözleri yok, gülüşü yok ama o hep aklımda…….
Zaman geçer çocuklar büyür; başak kadınların ellerinden başka tatlar tadarlar; ama bir rüzgar eser vanilya kokusuna karışmış bir gül damlası aaaah annemin yanağı……
Vanilya mı dedik aşka mı döndük:
VANİLYA'M.....
Vanilya denizinin içinde
Gün doğumu güzelliğinde…..
Kokan saçlarım elim tenim mi
Yoksa Vanilya’ m ruhumun en derininde mi……
Sende mi bende mi
Bizde mi
Vanilya’m, ah kokun gülüşümde mi gizli?
Şimdi sen sabah serininde uyurken
Ben senin nefesini dinlerken……
Gönlümün gizemlerini
Gözlerinde ararken…..
Havada kokusu Vanilyamın
Bana eşlik ederken…….
Bir tutamın yetiyor hayatımı
Tatlandırmaya
Saçlarımı kucağında açmaya
Dokun bana ellerinle
Gözlerinle
Nefesinle
Dokun saklamadığın
Sevginle………….
Vanilya çiçeğinde
Vanilya kokuları
Dünyama saçılmakta…..
Vanilya
Aşk
Vanilya
Tat
Vanilya; yakıcı
Şehvet ışığında
Şefkat
Vanilya sen
Bazen de banyomda kalan koku
Ben……
17 Temmuz 2011 08.43
Esmer adamı unutmak, alaycı gülüşünü terk edip gidişini….
Yıllarca unuttuğunu sanmak; sonra bir gecenin yarısında tango dansının ortasında , mehtabın kıyısında…..Bir duman, bir koku hafızalara kayan; sigaraya çikolatayı karıştıran…..
Saçları bembeyazdı artık; gözlerinin feri kalmamış beli bükülmüş…..ama her delikanlı askere gittiğinde; her taze gelin elini sevdiğine verdiğinde odalara kapanıyordu…..gözleri görmüyordu, kulakları duymuyordu ama o Anadolu rüzgarı elif elif; kına kokusunu getiriyordu oğlunun ellerine yaktığı…..elif elif…..
Zaman elli yılı aşan beraberliği saklarken, torunlarına uzun saçları anlatırken eksik kalanı buldu yedi yıl beklenen adam. Genç gelin adayına vermek için yılların sandığını, açınca kapağını saçlarının kokusu salındı, yıllanmış yazmaların arasına saklanmış beyaz sabunlardan.
Kraliçe döndü en can alıcı bakışıyla Şahmeran misali kıvrak süzüldü tahtından salınarak:
Geceye dair gitti……
Taht odasına bir efsun bir naz; bin rayiha; hangisi, hangi çiçek bilinmez ama o koku ki O na has; Ondan kalan; O nu getiren…..
Oradaydı işte yine ; yeşil gözlerin yanında kırmızı, siyah saten yatakları hatırladığı odada….beyaz çarşaflarda……
Ama morun asaletini süsleyen sarılar vardı bu kez; ama oradaydı ve işte havada asılıydı…..şeffaf berrak; elle tutulurcasına sadece o odaya has şebboy kokusu……..sade içten şebboy……O ŞEBBOY…..(Yatağa yaklaştıkça daha da artan; her çarşafın renginde saklanan şebboy….)
Dön bak dedi
Kendi içine
Unuttuğun
Güzellikler evrenine
Her şey silinse de rüzgar kalır
Geçmişin anılarını
Kokularında taşır…..
Çingenenin lavantası
Altın küpelerin
Parıltısı
Kokunun aşkın
Adı
Ah evimiz
Ah bellek evrenimiz
Koku evimizin yanında saklı……
Kraliçe döndü tüm asaletiyle; dedi
Çimlerin arasına bin bir çiçek ekile;
Ben gitsem de sonsuzluk denizine
Bin bir bahçede dünya beni
Renklerle değil
Kokularla
Düşleye…….
Gitti adı yok, sesi yok…..
Ama taht odasında bin bir efsun
Bir naz……
Yüzyıllar geçti üstünden..
O oda ki hala
Efsunu
Koku ile bezeyen……..
28.02.2012 16.57