ŞANLIURFA, NAMAZ VE BEYAZ TÜLBENTLİ KADIN İLE ZAMANA ASILI KALAN O AN…

Yağmurlu bir Şanlıurfa günü.

Kadın ve akrabaları kahvaltılarını etmiş derin bir sohbet içinde süzülürken öğlen namazı zamanı geldi. Yıllardır ara ara namaz kılan kadın yaşamı hakkında bazı kararlar alıp uzun saçlarını da kapatmaya başlayalı 3-5 gün olmuştu. Üstünde toprak rengi pantolonunu kapatan turunculu yeşilli uzun bir krep tunik vardı. 

Saçlarını ise hala zapt etmeyi öğrenememişti. 

 

Salona geçti selama durdu. İkinci rekatın sonuna doğru ev sahibesi de namaz için salona geldi. O güzel kocaman yürekli kadının başında ise her zamanki gibi bembeyaz tülbent vardı.  Tam seccadesine yönelirken diğer kadının saçlarından  üç beş telin başörtüsünden  çıkmış olduğun gördü;  yavaşça yaklaştı ‘ Dur sen’  dedi o mübarek elleriyle yavaşça saçları yerleştirip baş örtüsünü düzeltti. Sonra geçip namazını kılmaya başladı.

Salon sevgi, salon huzur, salon dostluk kokuyordu.

İki kadın çok farklı yaşamlardan gelip geçmiş, farklı acılar ve sevinçler ile büyümüş.

Biri 15 yaşında evlenmiş, bir sürü çocuğu ve torunları olmuş. Susmayı ve duayı bellemiş. Beyaz baş örtüsünü sol bileğinde ince bir saat olan elleriyle düzelterek belki de yıllarını geçirmiş.,

Diğeri ise yıllar önce gitmiş bu topraklardan, okumuş akademik kariyer yapmış, ülkesinin ve dünyanın birçok yerinde bulunmuş hep okumuş, hep yazmış. Yaklaşık 40 yıl sonra doğduğu topraklara gelmiş ata toprağında yaşamak istemiş. Ve sürüklenirken zamanın önünde 10 yıllık bir yolculuk ile kitabını keşfetmiş tövbe etmiş.  İkisi tam da bu salonda buluşmuşlar; beyaz örtülü kadının sevgi ve bereket kokan sabah kahvaltısında.

15 yaşında evlendiğinde beyaz baş örtülü kadın diğerinin düğününe geldiğini hatırlıyor. Çünkü uzaklarda yaşayan kadının ailesine gelin gitmiş.

Aynı topraklarda doğmuş farklı yıllar yaşamış iki kadın.

Sonra yine hayat ve zaman misafir kadın ayrılmış Şanlıurfa’ dan. Ve belki de bir daha hiç görüşemeyecekler. Ama kalbindeki en derin hatıralardandır o an. Başörtüsünden fırlamış birkaç uzun teli şefkatle düzelten gelini. Belki bir saniye belki bir dakika süren bir dokunuş ki o andır yaşanan. O an kalbinde ömrü boyunca hatırlanacak bir resim gibi yer alan.

Belki bir daha hiç görüşemeyecekler;  hayat belki de umulmadık bir yer ve zamanda ama; saçlarını kapatıp hala beceremediği ki hala beceremiyor o ilk devamlı namaz günlerinde saçlarına dokunan o el…

‘ Sen dur’ diyen o ses sevgi değil de nedir?

O öğlen namazında buluşan iki kadın kimdir?

Onlar Güneydoğu’ nun farklı yaşam çizgileri çizmiş iki kadınıdır.

Bir daha görüşemeseler bile o el o saçlara değmiştir.

O an saçları dağılan O kadının kalbindedir. Sevgisini hep yüreğinde taşıyacaktır o anın ve o kadının beyaz  tülbent örten kadın bilmese bile.

Gelip geçerken onlar bu dünyadan o an kubbede kalacak olan hoş bir seda değil de nedir?

AŞKLA…

MEZOPOTAMYA PRENSESİ

22.01.2020

ANKARA